Sosyalist Anayasacılık Üzerine
Hukuk, en gelişmiş halini burjuvazinin iktidarı ele geçirmesiyle almıştır. Keyfiyetle yöneten, göklerdeki babalarının sözlerinden kanunlar yaratan iktidarlar tarihin çöplüğüne giderken, onların yerine gelenler insan mürekkebinden çıkma sözlerle kendilerini sınırlıyorlardı. İktidar alanında yapılan her hareketin, söylenen her sözün meşruiyetinin temeli de bu yazılı kâğıt parçalarında aranmaya başlandı. Eğer iktidar, sözünü söylerken temel sözleşmesine aykırı davranacak olursa o zaman meşruiyetini kaybedecekti. Anayasa bir anlamda iktidarı elinde tutan burjuvazi için bir uzlaşma metniydi. Kendileri için olduğu kadar proleter ve köylü kitleleri için de bağlayıcıydı. Bu sebepten dolayı kurucu iktidarlar için anayasanın devrimci bir değişime uğraması başat işlerden biriydi. Sovyetlerin 1918 anayasası da tam olarak bu şekilde doğdu. Sosyalist anayasaların ilkiydi. Bunun dışında da birçok ilki içinde barındırıyordu. Anayasaların ilk üç maddesi anayasanın ruhunu belli eden maddelerden oluşur. Hem dönemi hem de devletin amacını anlayacak parçaları içlerinde barındırırlar. Örnek olarak 2. paylaşım savaşı sonrası İtalyan anayasası yeniden yapılırken komünistlerin etkisini açıkça görürüz. Anayasa sizi İtalya’nın emek üzerine kurulu bir cumhuriyet olduğu cümlesiyle karşılar. Türkiye Cumhuriyeti anayasası ise 2. maddesinde şöyle der; Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.[1]
Anayasa hukukuyla ilgili okuyucu insan haklarına dayalı kısmının 80 darbesiyle beraber saygılı şeklinde değiştiğini bilir. Fakat biz yine hatırlatmış olalım. Bu muğlaklaştırma görüldüğü gibi cuntanın kanlı tarihiyle de uyumlu olmuştur. İşte Batı tipi anayasalar kendilerini böyle ifade etmiştir. Peki bizim en büyük iftiharlarımızdan biri olan Sovyet anayasası ne demiştir kendisi için?
“3. temel amacı insanın insan tarafından sömürülmesine ve toplumun sınıflara bölünmüşlüğüne tamamen son vermek, sömürücülerin acımasızca ezilmesi, toplumun sosyalist biçimde örgütlenmesi ve sosyalizmin tüm ülkelerde zaferi olan III. Tüm Rusya İşçi, Asker ve Köylü Kongresi, bunlara ek olarak şunları da karara bağlar:”
1918 anayasası batı tipi anayasalar gibi sınıfının tarafı konusunda bir çelişki gütmez. Bununla beraber enternasyonal yanı da diğer ülkelerin egemenliklerini tehdit edecek kadar saldırgandır. 18 anayasası, Sovyetler Birliği’ne çalışmaya gelen işçilere, başkalarının emeğiyle geçinmeyen köylülere, bütün yabancılara bürokratik formalite olmadan vatandaşlık vereceğini ilan etmektedir. Bu madde çok cüretkârdır. Belki başarılı bir iş olmamıştır, uluslararası hukuku ihlal etmiş ve saldırgandır da… Fakat hem devlet yönetmesini yeni yeni öğrenen hem de devrimi yaparak cüretkârlıklarını kanıtlamış Bolşevik kadrolardan da daha azı beklenemez. 1918 anayasasını Türkçeye kazandıran Çevirmen Fırat Sözeri anayasadan bahsederken şöyle diyor: “Tüm bu çarpıtma ve tahrifattan arındırıldığında, bu anayasanın tarihsel bir metin olmanın ötesinde, ezilenlerin özlemlerinin güncel ve canlı bir manifestosu olduğu görülmektedir.”[2] Kendisi çok haklı çünkü bu anayasa bir başkasına asla benzemiyor. İçinde sert bir dil ve kararlılık var. Sıkıcı bir bürokratik metni değil fakat devrimi yapan bir sınıfın kendisini ifade etme biçimi. 1918 anayasası 25’de tekrar değişikliğe uğramış fakat yürürlükten Stalin anayasasıyla kalkmıştır.
1918 anayasasının tamamı bildiğim kadarıyla ancak geçtiğimiz senelerde çevrildi. Fakat Stalin Anayasası için durum aynı değil. Bize onu ilk okuma imkânı veren, onu ilk anlatan kişi Nazım Hikmet idi. Anayasaya karşı olan kara propagandalara karşı bir yazı kaleme aldı.[3] Stalin Anayasası, 18 anayasasından bir çok konuda farklı, sosyalizme olan bağlılık konusunda ise aynıdır. Sovyetlerin ilk anayasası proletarya diktatörlüğünü ilan ettiği ve kurguladığı anayasaydı. Fakat artık Sovyetler değişmişti. Kendisini savunabilen Sovyetlerin, sosyalist kuruluşa ihtiyacı vardı. Koşulların değiştiği, sanayileşen ve uluslararası alanda kendini var eden Sovyetlerin de buna uygun bir anayasa yaratması gerekiyordu. Bu yaratılan değişiklikler, çağın en ilerici haklarını da Sovyet vatandaşına kazandırıyordu. Burjuvazi, arkalarına saklandıkları anayasalarına, bu hakları kendi yurttaşlarının da baskılarıyla ekledi. Şu an için açıkça söyleyebiliriz ki Sovyetlerin var olmadığı bir dünyada bu hakların varlığını koruması ancak ve ancak halkların örgütlülüğünden geçiyor.
Anayasaların yapılışı da meşruiyetini sağlamak için önemli bir kıstas olabilir. Sosyalist anayasalar iş yeri komitelerinde, mahalle komitelerinde, orduda, okullarda her yerde tartışılır, taslaklara halkın katılımıyla, ekler düzenlenirdi. Küba’nın devrimci anayasalarının inşasında tam bir seferberlik hali söz konusu olmuş, anayasa geniş halk kitleleri tarafından tartışılarak onaylanmıştır.
Bir referandumda, bir seçimde oy vermek halkın yönetime katılımının en basit tezahürüdür. Fakat biçimsel olan oy verme işini halkın yönetime katılması olarak görmemek gerekir. Türkiye’deki anayasa tartışmalarını düşünün. Yurttaşların gerçekten anayasa yapımında söz sahibi olduğu bir an olmuş mudur? Değerli okuyucunun vereceği cevap “hayır” olacaktır. Geçtiğimiz yılda Küba anayasası tekrar değiştirildi. Jose Marti Küba Dostluk Derneği’nin katkılarıyla bu çevirinin Türkçesine sahibiz artık.[4] Bu çeviri sayesinde Küba Anayasası’nın yapımında halkın katılımı hakkında değerli istatistiklere ulaşıyoruz. Bir de onların durumuna bakalım:
- Toplam 11 milyonluk ada nüfusundan 7 milyon 370 bin kişi, Anayasa tartışma toplantılarına katıldı.
- 111 bin 872 tartışma toplantısı örgütlendi.
- Bu toplantılarda 1 milyon 445 bin söz alındı.
- 659 bin öneri dile getirildi, 560 bin değişiklik talebi, 27 bin ek talebi, 38 bin çıkarma talebi iletildi.
Okuyucu fark edecektir ki küçük bir ada ülkesinin halkına sunduğu demokrasiyi, bugün demokrasinin bayraktarlığını yapan hiçbir ülke tarafından uygulanamamaktadır. Anayasanın meşruiyeti üzerine biraz tartıştık. Fakat meşruiyeti kazandıran asıl şeyden bahsetmek ancak yazımızın sonunda fırsat olabildi. Anayasa bir toplumsal sözleşmedir. Sözleşme için de rıza gerekir. Rızayı tehditle, hileyle almak sözleşmenin kendisini sakatlar. Bu yüzden Sözleşme taraflarının, anayasa yapımından ilanına kadar her anında katılım göstermesi gerçekten bir anayasaya meşruiyet kazandıracaktır.
Kaynakça:
[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası – https://www.icisleri.gov.tr/illeridaresi/turkiye-cumhuriyeti-anayasasi
[2] 1918 Sovyet Anayasası – İşçi Sınıfının İlk Anayasası, Ceylan Yayınları, Çeviren: Fırat Sözeri, İstanbul, 2018
[3] Okuyucu, yazıda bahsedilen Nâzım Hikmet’in “Sovyetlerin Yeni Ana Kanun Dolayısıyla: Sovyet Demokrasisi” yazısına Gelenek Dergisi’nin 132. sayısından erişebilirler.
[4] Küba Cumhuriyeti Anayasası, Yayımlanma: 10 Nisan 2019, Türkçe Çeviri: 13 Ağustos 2020
Yazan: Emir Ahmet ARDA – Katkılarından dolayı kendisine teşekkür ederiz…